Maçta holiganlar söylediğinde 'ayy vahşiler' diyoruz. Etrafımıza baktığımızda ise şiddete uğrayan kadınlar gördüğümüz halde (ki bu görünenin içinde kendimiz de dahil olabiliyoruz) 'o vahşiler' ile iç içe yaşadığımız halde bunu kabul edebiliyoruz. Çünkü 'seviyoruz', 'vardır bir hatamız' diyoruz, 'stresliydi' yaptı diyoruz. Bahaneler havada uçarken sözlü, fiziki şiddetin canımızı can'dan öte özgüvenimizi alıp götürdüğü halde mühürlenmiş gibi susuyoruz. Sonumuzun olmayacağını bile bile.
'Yaşanmasın bunlar' demek için çekilen halaylar, toplanan imzalar suya yazı yazmak gibi. Yaşanmamasının imkansız olduğunu adımız gibi biliyoruz.
Duygusal zaafımızın olduğunu fark eden erkek milleti, dayaktan beter eden sözleri ile dövmekten beter ediyorlar zaten.
Kadınlar için hep söylenen 'kafada gezen kırk tilki' sözü ile güya 'çakal' olduğumuzdan bahsedilir.
Kadın milleti çakal olmak zorunda olduğu halde bir avcı tek bir kurşunla vurabiliyor.
Asla feminist değilim. Savunmuyorum da, sadece 'yalnız kalmayayım' diye göz yummanın bir faydası olmadığını, bunların sonunun gelmeyeceğine inanıyorum.
Sadece köylerde yaşandığını düşündüğümüz şiddet gerçeğini çevremizde görünce yadırgıyoruz, kendimiz yaşayınca da bahaneler ile içimize atıp susuyoruz.
Şiddetin biticeğini düşünmüyorum. Sadece bunu tercih edip, sözlü-fiziksel şiddeti kabul edip 'mutlu imiş' gibi gezinen çiftler göreceğiz. Ya da bunu hak etmediğini düşünüp yalnızlığı tercih eden bayanları.
Tercih bizim...
Bu kadın tam olarak kimdir ?
YanıtlaSil