30 Kasım 2014 Pazar

Güvendiğin dağlara kar yağdı bende kaydım düştüm

Hayata bizi bağlayan insanlar vardır . Varlıkları bize güç verir . Hata yapsak bile bize kucak açıcak insanlardır, hiç bırakmıcaklardır öyle demişlerdir.
Bu sadece kendimize söylediğimiz koca bir yalanmış. Kurduğumuz senaryonun parçası gibi 
Hayatımızdan yaprak gibi dökülen giden insanlar. Onlar dönüp bize geldiğinde zamanla kuruyup üstüne bizim bastığımız  insanlar .
Hayat savaş alanı gibi silahsız üstelik bu daha tehlikeli değilmi?, kimden ne geliceği belli değil üstelik , hayatımızdaki herkes canlı bomba gibi geziniyor. Ne zaman patlıcakları nerden taralıcakları belli de değil. 
Ben bu sene 'can' dediğim ,beni bırakmaz dediğim, yatarken yastığıma , kalkarken aklıma koyduğum herkesden darbe yedim. 
İlk kez hayatı bencilce yaşamam gerektiğini öğrendim , 
Şu an tay tay yürüyorum hayata karşı 
Duyduklarım , yaşadıklarım cebimde yavaş yavaş kalkıyorum ayağa . Artık hayal bile kuramıyorum ben bu hayata 

26 Kasım 2014 Çarşamba

Benim sadık yarim kedidir kedi

Anlamadığım bir anda hayatıma girdi . Dokunmayı bırakın aynı odada kalamazken şimdi onlarsız birgün geçse özlüyorum.Arkadaşımın tatil için eve 'şakir''i bırakması işe başladı herşey. Dokunamadığım Şakir oda arkadaşım oldu. Bende kalması için yalvarmamla son buldu Şakir özgür ruhlu 'james dean' gibi yakışıklı onun gibi karekterliydi . Gençte kaybettim onu. Ardından İlyas,caki,sele,papyon,fındık ...misafir olanları babamın kasap olmasından dolayı mahallede baktıklarımı saymıyorum. Kedi bağımlılık hiç tanımadağınız kediseverle karşılaşsanız saatlerce sohbet edebilirsiniz. 
Gördüğünüz karşılıksız sevgi, dokunduğunuzdaki rahatlama, mırıltısı ile uyuma günün büyün stresini alıyor.
Hasta olduğunda çıldırıyosunuz dostlardan tavsiyeler alıyosunuz. O da karşılık verip oynamaya başlıyorsa değmeyin o keyfe.
Çocuk sahibi olamayan çalışan insan için biçilmiş kaftan .
Şımarık hallerinden mest oluyoruz, süsleyip,boyboy çekilen resimlerini gururla paylaşıyoruz. Hasret çektiğimiz herşey bir kucak ötede .kedicikler insan ruhuna sahip,istediği zaman sevdiren zorla, asla hayatına karıştırmayan çok rahat sizi başkasına satan bir karakter . Evde gözdesi olmak için şımartıp karşılığındada yanınıza kıvrıldığını görmek en büyük ödül. 
Ağladığımda yüzüme masumca bakanda onlar ,evde dans ederken sesten kaçanda onlar. Birliktede olabiliyoruz ayrı kaldığımızdada kimse kimseye mudahele etmezse özlemle kucaklaşıyoruz. 
Mutsuzsanız havalar çokta soğumadan bir yavru alın . Bambaşka bir sevgi bambaşka bir özlem bakamam demeyin ben delik delik kaçarken şimdi yanımda kıvrılsınlar diye kovalıyorum.
Mutluluğun evde arandığı bu soğuk günlerde bir minnoş alın ne demek istediğimi anlıcaksınız.

Arayıp sormasamda unuttum seni sanma!!!

Artık kimseyi unutmuyoruz sosyal medya sayesinde. Görüşmediğimiz arkadaşlarımızın resimlerine bakıp ruh halini anlıyabiliyoruz. Altındaki 'lıke'lara bakarak kimlerle görüştüğünü anlıyabiliyoruz. 
Sosyal medya sayesinde 40 yıllık ahbap olmamız birkaç dakkamızı alıyor.
Sosyal medyayı sohbet amaçlı kullanıp saatlerce yazıyoruz buluştuğumuzda birbirimizin yüzüne bakabiliyoruz.
Çok değil 10 sene öncesine kadar birbirimize ev tekefonlarımızı verir heycanla başında nöbet beklerdik.
Şimdi kaç arkadaşımzın ev telefonunu biliyoruz?
Eskiden tuttuğumuz ajandalarda doğumgunu tarihlerini yazıyorduk. unutamadıklarımız beynimizde kazınmıştı.Şimdi ise Facebook'tan hatırlıyoruz .Sildiysek bile'hakkında'bölümüne bakmamız yetiyor
Doğumgunlerinde 'iyi ki doğdun' yazıp bir pasta bir çiçek resmi koyup sesimizi duyurmadan doğumgunu kutluyoruz. Doğumgunu mekanının belli olduğu davet nasıl olsa gelir kimlerin geldiğine bakıp 'geliyor,gelmiyor,belki' şıklarından birini işaretliyoruz. Nasılsa pastalı resmi paylaştık. 
Buluştuğumuzda hemen gülücüklü resimler paylaşıp nerede olduğumuzu duyuruyoruz.Bundan önce ise elektronik fotograf makinalarla çektiğimiz resimleri akşam eve gelip yüklüyorduk. Gecikmiş 'like'alıyorduk.Bir sonraki gün'aaaa ordamıydınız'deniliyordu.
Çayların, kahvelerin bitmediği sohbetten resim çektirmeyi unuttuğumuz o günler mutsuzmuyduk?
Heycanla 'doğum gunumu hatırlıcakmı?' diye ev telefonu  önünde nöbet tuutuğumuz dönem mutsuzmuyduk?
Sosyal medya'yı kullanmayan arkadaşlarımıza'nasıl dayanıyorsun?'diyoruz. Ulaşamadıklarınıza sahte hesaplar açıp kontrol ediyoruz.
Bir tekefon açıp konuşmak , buluşmak yerine el kası yapıp yazıyoruz. Kavgalarımız, aşklarımız,sevgilerimiz hep bir tuş uzaklığında 
Ben çok özledim mail yerine mektup yazmayı, sohbetten elimin değil çenemin ağrıdığı, 'tık'layarak değil dağıtarak gazete okumayı,arkadaşım'online'olmadığında seğil özlediğimde aramayı kapıya pasta ile dayanıp boynuna sarılmayı.
Eminim benim gibi özleyen de çok . Teknolojinin yenildiği günleri görücez buna inanıyorum . Kimse bir'tık' uzaklığında olmayacak.





Çayır çimen gezmem hamam hamam gezerim

Her ünlünün güzellik önerisidir hamam . Ayda bir kez mutlaka gidin derler pürüzsüz olurmuşsun,rahatlarmışsın, gözeneklerin açılırmış. Bunun verdiği gaz ile ben de fırsat sitesinden annemle kendime pazar keyfi yaşatıp Çemberlitaş hamamından full bakım satın aldım.
Ben işten çıkıp yola düştüğümde hamamların ismini karıştırıp Sultanahmet hamamına girdim. Fırsat sitesinden aldığımı söyledim. Hemen bana sabun, kese ve çamaşır verip soyunma bölümüne girmemi söylediler. Derhal denileni yaptım. Hamama indiğimde ise annemi bulamadım. Tekrar çıkıp annemi aradığımda yanlış geldiğimi öğrendim. Tekrardan bana verilen hediyeleri de alıp yola koyuldum.
Fakat hamamı birtürlü bulamıyordum. Tellak dahil hamamda kim varsa telefonla konuşup yolu buldum. Yine mi yanlış geldim diye düşünüp hamama kıyafetlerimle girdiğimde yaklaşık 15 çıplak kadının beni görünce alkışlamaları ile 'haydi soyun da gel' demeleri ile hamam ortamına ayak uydurmaya başladım.
Mayo ile bile plaja indiğimizdeki tedirginlik çıplak bedende yoktu. Ya herkesin çıplak oluşundan ya da herkesin kendi derdine düştüğünden.
Tellak hanımla tanıştığımda bir tedirginlik oldu ama o kadar işlerindeydiler ki bir makina beni yıkasa anca bu kadar olur.
Sıra kese bölümüne geldiğinde gerilim iyice arttı zira dökülen derilerimi temizlemeye kalktıkça tellak sinirlendi. 
Patron oydu ben de kurala uymak zorundaydım. Tellakla her yere elele gitmemiz de ilginç geldi bana . Ama ne yalan söyleyeyim hoşuma da gitti. Kendimi prenses gibi hissettim. İyice mayışmış saçım yıkanırken gelen gazozum, kadınların şarkıları sanki Süleymanın haremine çıkıcakmışım gibi hissettirdi.
Bu sırada beni bekleyen annem yağda kızarmış beklemeye bırakılmış gibi kızarmış ve buruşmuştu. 
Sefa bitip hamamı gezdiğimde harem odası, güzellleşme odası, olduğunu gördüm. 
Kızlar burada hazırlanıp hareme gidiyolarmış. O zamana göre bile olsa eğlenceli geldi bana.
Hamam hakkaten çok iyi hissettirdi kendimi bana, tenimi tanıyamadım fakat asla eve uzak bu aktiviteye katılmayın derim. Zira verdiği mayışıklık o kadar güzel ki canınız uyku çekiyor. 
Eskilerin bizim kullandığımız kozmetiğin çeyreğini kullanmadan güzelleşmelerinin sebebini çok iyi anladım.
Bence gidin ama eve yakın olanından seçin...


25 Kasım 2014 Salı

Kadınların aşık olma ayıların uyuma dönemi...

2 gün önce Hürriyet gazetesi 'kışın aşık olma sebebimiz' üstüne bir yazı yayınlamıştı.
Kışın hava soğuk olduğu için sarılma ihtiyacımızın daha fazla olması, evde geçirilen sürenin daha çok olması, kar altında yürümek fikri daha cazip geldiği için aşık olurmuşuz.
Tamamen 'haber kıtlığı' olarak yorumladım ben bu olayı.
Kadınlar yaz, kış dinlemez. 
Kaldı ki kışın kombin yapmak daha zordur. O topuklularla kasarak yürümekten bacaklara ağrı girer.
Sevgilimiz bize sarılsa hissetmeyiz, zira lahana gibi giyinmişiz. 
Evde vakit geçirsek  'hadi bir pilav yap aşkım' dese, heyecandan lapaya çeviririz. 'aşkım sütlaç yapsak tatlı enerji verir üşümeyiz'e çevirip Yemek Sepeti'ne sığınırız. 
Evde film izleme keyfi diye bişey de ben görmedim. Bayanlara ne izleyelim diye sorulduğunda 'farketmez aşkım' sonucunun cevabı bilim kurgu ya da kovboy'dur. 
Hadi buluşalım desen kışın yağmur, çamurdan trafikte nasibini alır. Bekleyen canlı bir bomba ile karşılaşırız.
Ayılar boşuna uyumuyor mağaralarda. Bu kadar tantanayı çekmeye yürek dayanmaz.
Zaten yılın sonuna gelinmiş yılbaşı programları yapılmış. Yeni bir ortama sokmak da sıkıntılı üstelik tanımadan hediye seçme safhası da var. 
Kasım'da aşk bu yüzden başkadır. Bu kadar level'ı birlikte atlatabiliyosanız nikah yakındır.


Vur, kır, parçala bu kadını kazan !!!

Maçta holiganlar söylediğinde 'ayy vahşiler' diyoruz. Etrafımıza baktığımızda ise  şiddete uğrayan kadınlar gördüğümüz halde (ki bu görünenin içinde kendimiz de dahil olabiliyoruz) 'o vahşiler' ile iç içe yaşadığımız halde bunu kabul edebiliyoruz. Çünkü 'seviyoruz', 'vardır bir hatamız' diyoruz, 'stresliydi' yaptı diyoruz. Bahaneler havada uçarken sözlü, fiziki şiddetin canımızı can'dan öte özgüvenimizi alıp götürdüğü halde mühürlenmiş gibi susuyoruz. Sonumuzun olmayacağını bile bile. 
'Yaşanmasın bunlar' demek için çekilen halaylar, toplanan imzalar suya yazı yazmak gibi. Yaşanmamasının imkansız olduğunu adımız gibi biliyoruz.
Duygusal zaafımızın olduğunu fark eden erkek milleti, dayaktan beter eden sözleri ile dövmekten beter ediyorlar zaten.
Kadınlar için hep söylenen 'kafada gezen kırk tilki' sözü ile güya 'çakal' olduğumuzdan bahsedilir.
Kadın milleti çakal olmak zorunda olduğu halde bir avcı tek bir kurşunla vurabiliyor.
Asla feminist değilim. Savunmuyorum da, sadece 'yalnız kalmayayım' diye göz yummanın bir faydası olmadığını, bunların sonunun gelmeyeceğine inanıyorum. 
Sadece köylerde yaşandığını düşündüğümüz şiddet gerçeğini çevremizde görünce yadırgıyoruz,  kendimiz yaşayınca da bahaneler ile içimize atıp susuyoruz.
Şiddetin biticeğini düşünmüyorum. Sadece bunu tercih edip, sözlü-fiziksel şiddeti kabul edip 'mutlu imiş' gibi gezinen çiftler göreceğiz. Ya da bunu hak etmediğini düşünüp yalnızlığı tercih eden bayanları.
Tercih bizim...

Ben ojeyi zor sürüyorum, bu yüzden evlenmiyorum..

İşi bıraktığım şu dinlenme döneminde, haliyle çay kahve sohbetlerine daha da çok dahil oluyorum. "Nasılsın,iyi misin" in hemen arkasından 'eee Çiğdem'cim ne zaman göreceğiz gelinlikle seni?'' 'Kısmetse bir defile sonunda giyeceğim' diyememek beni çok üzüyor bu durumda. Ben yoruldum, insanlar yorulmadı sormaktan. Usta gazetecilere taş çıkarırcasına,  elde kahve,  umursamaz bir tavırla gelir bu sorular. O surat ifadesine zaten mecburen cevap vermek zorunda bırakılıyorsun psikolojik olarak. "Kısmet" demekten dilim damağım kurudu. Herkes olmuş ıssız adam, olamayanın da cinsel tercihi değilim. Mutlu olduğuma da inandıramıyorum üstelik.
Bana verilen kamberlik statüsünden gayet memnunum. Gidiyorum, oynuyorum, altınımı takıyorum ve görevim bitiyor. Evlendiğimi düşündüğümde ise bambaşka senaryolar çıkıyor. Ev kurma dönemi, en zoru talep edilen eşyalar, halılar, kilimler, "alacak tabii ki"ler . Ben şahsen adama kıyamazdım, kocam olacak sonuçta. Ne borca sokayım der, öğrenci evi gibi eve gelin olurdum herhalde. Düğünde tek hayalim,  çayır çimen olsun, çingeneler gelsin, çıplak ayak koşturalım. Kuzu çevrilsin, yayık ayran verilsin (bkz: mevlüd) şaraplar, rakılar, eğlenilsin den ibarettir. Otelde, ya da kokteyl olarak hayal etmedim hiç. Nikah şekeri de gereksiz gelir bana. Hep onun yerine mutfak önlüğü şeklinde yapardım davetiyeyi. Herkes takar gelirdi. Balayı da Allah kerim. Bakıldığında çok talepkar olmayan isteklerim var. Ama bunları isteyen erkek de yok. Erkekler şu an kadınlardan daha lüks düşkünü, daha talepkar. Kadınlar olarak izlediğimiz filmlere, dizilere, kitaplara takılı kaldığımız için,  dağları delip, bizimle evlenen prensimiz için her şeye 'evet' diyen,  yani cazip olmayan profildeyiz. Akıl sır ermeyen bu duruma yapacak tek şey, Erkin baba dinleyip, ruhumuza söz geçirmek... "bize de bir gün kader güler inşallah"...


23 Kasım 2014 Pazar

Öğretmenim canım mı benim?

'Öğretmenim hayatımı değiştirdi ' ' onun sayesinde öğrendim , sevdim tiyatroyu edebiyatı' sözlerini duydukça ' vayy bee' derim .
İlkokul öğretmenim dahil hepsi o kadar korkunçtu ki, onlara rağmen okumayı bırakmadığımdan dolayı ben kendimi tebrik ediyorum
İlkokulda geçen 5 senem, dikkat dağınıklığı sorunumu bildiği halde yediğim dayaklarla geçti 
Ardından Fettullah hocanın eğitim kurumlarında 'öbür tarafı' gitmeden tanıma şansına eriştim ablalar sayesinde ..
Orta ve lise öğrenimim kredili sistemin başıydı..yanlış tercihler, yönlendirmeler,100 kişilik sınıfta  derste sıkılıp örgü örmelerim ile ,çalışmadığım sınav günü öğretmeni odasına kitleyerek , tembel arkadaşlarımla öğretmenimizin arabasının yerini değiştirip 'çalındığını 'söyleyip sınavdan kaçmalarla, ve tabii dayakla geçti 
Ateist bir ressamla kavgalı, ama eğlenceli yetenek sınavına hazırlanmam ise hayatımın dönüm noktası oldu 
Üniversitede ise kaprisli soyağacı sayesinde,  yeteneğinden çok egosunun gelişmiş olduğu öğrenim görevlileri ile eğitim hayatımı tamamladım
Gelen gideni aratır sözü benim öğretmenlerim için geçerlidir benim hayatımda 
Üniversite eğitimimi tamamladıktan sonra, anaokulunda resim öğretmeni olarak görev yapmaya başldığımda ise,  yılların hıncını öğrencilerimden çıkardım. Maaşı az olmasına rağmen sevgi vererek  de eğitim olabileceğini,kimsenin şımarmayacağını,  bunca sene bu ızdırabı boşuna çektiğimi anladım 
Okul yıllarım ızdırap dolu geçse de, bildiğini sakınmadan anlatabilmek bambaşka bir sanat.
Çalıştığım her işte de eğitim koçu olarak çalıştım . Bilgi öğretmenin,  paylaşmanın keyfini ben doyasıya yaşadım . Eğitimcilerimiz de bunun keyfini yaşadıkları gün,  bizim de eğitim sistemimiz değişecek,  buna inanıyorum.
Gerçi günümüzdeki imam hatipli sistem, kız erkek ayrımlı sınıflar ile,  ideolojiler ne kadar savunulur,  beyin göçü ne kadar engellenir muamma 
"Ne de olsa öğrenen öğrenememişse,öğreten öğretememiştir" der Fransızlar... 

Küçücük yüreğimle ben sana sığınıyorum...

Deniz Seki'nin Okan Bayülgen'den ayrıldıktan sonra çıkardığı albümün en güzel şarkısı idi 'sana sığınıyorum'...
Her kelimesi aslında hepimizin beklentilerini özetleyen,  tertemiz bir şarkı idi
Deniz Seki aslında,  hala hayatta aşkı isteyen,  bekleyen kadınların sonunu anlatan çok güzel bir örnek
Okan Bayülgen aşkından,  aldatmalardan bunalan,  bu ilişkiyi bitiren, bitirirken sürünen Seki, kalbinin yorgunluğunu Hüsnü ile dinlendirmeye çalışmıştı ki... 
Haketmediği bir dünya hakareti işitmişti...
Şehirli çoğu kadının kaderi bu aslında,  'çivi çiviyi sökmesinden ' öte, kalp yorgunluğunu dinlendirmek.. Artık sığınmak , güvenmek , hiç bırakmayacağını düşünmek.. 
Evli mi,  değil mi belli olmayan, hayatından kimseyi çıkaramayan, ne düşündüğü belli olmayan,  klarnetinden öte,  hayatındaki hiçbir kadına sahip çıkmayan bir adam portresi çiziyor Hüsnü...
Yaptığımız tek bir hatanın,  ömrümüzün en önemli zamanını çalması çok acı ,sevgiyi hata olarak görmemiz kadar acı.. 
Deniz Seki adaletin yerini bulacağını söylüyor... Ben buna inanmıyorum,  çünkü hayatın hiçbir evresinde adalet yok. 2 sene sonra,  bomba şarkılarla,  bir de kitapla gelir Seki.. 
'Bitti derken hayat,  yeni başlar' demişti zaten...