31 Ağustos 2014 Pazar

İşe geç kalmak,çalışanın şanında vardır..

Dile kolay tam 10 sene köprüyü hergün geçerek işe gittim. Ama tabi ki zamanlamada sorun oldu,  olmadı değil..
Metrobus döneminden önce çift katlı otobüs kullanıyordum, ama saatini kaçırdım mı yandım. 
Öğlen 14.00'da işbaşı yapmam gerek, saat 13.00, ve ben daha Bostancı'dayım, otobüs de gitmiş,  taksiciye yalvararak dolmuşa çevirdik, ben, benim yaşımda bir kız ve yaşlı bir teyze yola koyulduk.  Fakat trafik Allahlık! "ben ne yapıcam"diye ağlarken, şoförümüz çareyi buldu; "emniyet şeridine gireyim teyze,sen fenalık geçirmiş gibi yap,kızlar siz de gazete sallayın,kolonya sürün!" hiç düşünmeden herkes kabul etti teklifi. Teyze kıvranırken, ben gazete sallıyordum, kızcağız da kolonya döküyordu bileklere. Ve şoförümüzün dediği çıktı, polis durdurdu, durumu izah ettik ve yolumuza devam ettik. Ben gazeteyi, kız da kolonyayı bırakınca şoför kızdı "devam edin, bakarlar" Dediğini yaptık ve kıl payı da olsa yetiştim işime.
Ama bir dönem vardı ki iş hayatımda, cidden her gün geç kalıyordum. Üstelik erken de kalksam,  geç de kalksam... İlk başlarda kızaran yüzüm, zamanla eğik başa döndü.. Adımın çıkması bir yana, hep de uyuya kalmıyordum ki...
Artık müdürümün "yarın da geç kalırsan, uyarı vereceğim" sözü ile iş değişti, en güvenilir yol olan deniz otobüsünü seçtim. Sabah 9.00 Kabataş seferine bindim. Yüzümde yastığın izi, elimde kahve iskeleye geldiğimde şok oldum. İskele Reina gibiydi, yüksek topuklar,miniler,havalı kadınlar,hoş beyler...Bense köşeye Feriha gibi dikilip "ay herkes oturmadan yerimi bulayım" derdindeydim. Tıngır mıngır giden deniz otobüsü pat diye durdu, ve kaptan anonsu ardından geldi; "cep telefonlarınız açık kaldığı için, sistem kilitlendi,başka otobüse bineceksiniz"
Olamaz diye fırladım!derdimi bir cümle aleme yaydım, ama yapacak bir şey yoktu,elimde rimel ağlamaya başladım. En sonunda görevli "arayın durumu biz anlatalım işyerinize" dedi ve telefon yüzünden kilitlenen deniz otobüsünde, telefon açtığım için söylenen yolcuları hiç dinlemeyip görevliye verdim telefonu, konuştu,kapadı. "sesi nasıldı" dedim, "yok sorun abla" dedi ve ben bir ohh çekip makyaj yapmaya devam ettim. Tam 1.5 saat geç kaldığım işime gittiğimde gülümseyen müdürümü görünce, ben de güldüm.. 
İşe geç kalmak kadar akşam eve dönmek de ayrı dertti. Saat 23.30 olmuş, daha taksimden mecidiyeköye gelmişim, günlerden cumartesi, sarı dolmuş kuyruğunun sonunu göremezken, beni tanıyan kahya "bin abla" diyerek dolmuşa attı beni. Tam içimden kahyaya dua edecekken, yolculuk edeceğim diğer yolculara baktım ki, Tanrımmm!!tek bayan bendim,diğer 7 kişi ise bostancıya işe!! giden travestilermiş! "kız lensmi gözlerin, benimki van kedisi gibi hahahaha", "para da olsa ilk ben vericem hahahaha", "bu yol çekilmez böyle, yallah şoförü söyleyelim" 
İlk başta ne yapacağımı bilemedim, ama konuştukça da eğlenip, hayatlarındaki acıları anlattıkça da şükrettiğim bir yolculuk olmuştu. Şarkılar eşliğinde giderken, annem "nerede kaldın" diye aradığında, gürültüden annemi duyamazken "nerdesin seen" diyen bağırışını duydum. Onlar sahil yoluna yaklaştıkça makyaj tazelediler, yardım ettim. İnecekleri yere geldiklerinde öptüler beni, "bin gene gel" dediler ve hepsi aynı yerde indiler, içim burkuldu
Şoför teşekkür etti bana; "kimse binmez, sevmez, bunlar da bir kişi parasını paylaşmazlar, bekleriz öyle" dedi, beni evime kadar da bıraktı. 
Yine bir dönüş yolunda çift katlıya yorgun bindiğim bir gün inmek üzereyken, "beni taksi olan bir yerde bırakır mısınız" demem, şoförün "sen nerelisin" sorusu ile karşılık buldu. "Babam Erzincanlı" dememle de, "ben hemşehrimi taksiye bindirmem, ben götüreceğim" dedi, "otobüsle mi" dedim, "abla yolu anlat hele" dedi ve koca çift katlı otobüs, beni apartmanın önüne kadar bıraktı. 
Yarın pazartesi, büyük ihtimalle işe geç kalacaklarınız olacak, "komşum fenalaştı,tansiyonum düştü, kaza vardı(ki bunu artık ben bile demiyorum), cüzdanımı unuttum,eve döndüm aldım" demeyin, bir gün de "uyudum" diyin.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder