30 Mart 2015 Pazartesi

Değişiklikse kesin depresyonda



    Aşk hayatında bir çöküş olduğu an yaptığınız her değişiklik yaşadığınız depresyona bağlanır.Saç, kilo hatta baya dipteyseniz esnetik müdahele. 
    Bu bende tam tersidir. Yaşadığım acıdan fırsat bulamam kendimle uğraşmaya.
   4 yıldır uzatmak için yapmadığım koca karı ilacı , şampuan kalmamış saçımda almış başını gitmişti. Bende artık uğraşmaktan sıkıldığımdan kestirdim. 
    Değişiklik bana iyi gelmesine rağmen bunun altında 'hala unutamadın dimi ?'
Sorularıda bir o kadar cinleri kesilmiş saçlarıma topluyordu.
    Bilsem ki saçımı kesince kafamı kesmiş gibi rahatlıcam herşeyi unutucam . Ne derdim olursa elime makası alır gezinir dururdum. 
   Ayrılığın ilk döneminde saç kestirmek bence daha tehlikeli. Zaten kuaförler sanki o saçlardan ayrıca para kazanıcakmış gibi ölçüsüz kestiklerinden sizinde kafa bir milyon olduğundan model seçemediğinizden kafa olur 'erkek Fatma' 
   Hadi diyelim güzel kesti bu seferde kendinizi göstermek istemezmisiniz? Whats up, profil resimleri değişir renklerle oynanmış yüzde umursamaz bir tavırla . Abuk sabukta bir mesaj atılır ki 'görsün' 
Allah'tan tabii umut kesilmez ama 'aman ne güzel olmuş iyisimi herşeyi unutayım' diyen erkekte görmedim. 
    Hele ayrılık döneminde saç rengi değiştirmek tam bir dram . Kurban bayramında boyanmış koyunlara benzetip salıyorlar bizi . O yüzden hiç bu işlerede girmeyin. 
    Ben tabiki alışmaya çalışıyorum taraması, kuruması , fönü ayrı dert olan saçlarımdan kurtulmama .Aldığım cici tokalar da sandıkta beklicek artık . 
    Hazır yaz geliyorken yapıcaksanız bir değişiklik bu saçınız olsun. Hemde en mutlu halinizle olsun . 

29 Mart 2015 Pazar

Çiğdem'in elli tonu


Birbirimizin hayatına 2007 yılında iş arkadaşı olarak girdik. Üç aşağı beş yukarı tipimizin ve koyu renk,kısa,kıvırcık saçlarımızın benzerliği yüzünden ,arkamız dönükken hep karıştırıldık. Bana doğru "Çiğdem Hanım" diye seslenen herkese gülümseyerek "Yok,Çiğdem değil" diyerek karşılık verdim. Eminim gediklisi olduğu yerde,yeni gelen biriyle karıştırılmak Çiğdem'in hiç hoşuna gitmemiştir. Hatta haneme eksi puan olarak işlemiştir bu benzerliği. Bir kaç ay sonra öğlen yemeğinde denk geldik Çiğdem,ben ve ikimizin de sevdiği bir arkadaşımız. Konu benim ev aramama gelmişti.Çiğdem suyun kaldırma kuvvetini bulan Arşimet gibi coşkuyla "sana ev buldum" deyiverdi. Sana ev buldum demek EVREKA demekti. Bir hafta içinde,kendi apartmanlarının 1.katında çok şirin bir eve taşındım. O günden sonra Çiğdem farklı farklı tonlarıyla hayatımda oldu. 
*Çiğdem'in komşu hali
Komşu hali Çiğdem'in en güzel tonudur. Aramızda iki kat olmasına rağmen evden eve görünmez bir yol var gibiydi. Sanki aynı evin içinde yaşıyorduk. Benim ablam ve kuzenimle birlikte yaşadığım ev,Çiğdem'lerin evinin çocuk odası gibiydi. Çayı çorbayı salonda beraber içiyor,saçı başı dedikoduyu yapmak için çocuk odasına geçiyorduk. 
*Çiğdem'in iş arkadaşı hali
+18 ses tonuyla anons yapıp bizi dumura uğrattığı için,kendi departmanının deposundan,bizim departmanın deposuna tünel kazdığı için,müşterilerinin kendisine saplantılı şekilde sağdık olduğu için,dünya yansa dahi ceketini alıp çıkacağı için,personel dolabında sürekli çikolata, kahve,dergi,yedek kıyafet bulundurduğu için,makyaj çantası kaybolduğunda Panter Emel'e dönüştüğü için,olduğu yerde kahkaha ve neşe eksik olmadığı için Çiğdem'in pespembe tonudur iş hali. 
*Çiğdem'in yol arkadaşı hali
Toplu taşıma araçlarının kara kuşağı, nirvanasıdır 202Bostancı-Taksim otobüsü. Tek kusuru sefer saatlerinin seyrekliği. Yorgun argın işten çıkıp 202'yi yakaladığımızda,Meksika sınırını geçen kanun kaçakları gibi seviniyorduk. Yakalayamadıysak da oturup tavuklu pilav yiyorduk. Otobüsün son durağından evimize on dakikalık yürüme mesafesi vardı,günün bütün kritiği işte o yolda yapılıyordu. Yol üzerindeki tüm açık dükkanlardan çiğköfte,burma tatlı,pasta, cips,kola,dondurma gibi nevalelerimizi alarak eve gittiğimiz için en obur tonu buydu Çiğdem'in. 
*Çiğdem'in diyet arkadaşı hali
Ben Dukan diyetim boyunca haşlanmış tavuk yerken,Çiğdem elinde bir kutu MC Nuggets'la "sende çok abartıyorsun canım" dediği için, Ben yağsız kıymadan köfteme baharat dahi atmazken Çiğdem bir kangal sucukla Dukan kahvaltısı yaptığı için bu hali en sevimsiz,en yanlış anlamış tonudur.

27 Mart 2015 Cuma

Bütün Türkiye sanatçı ne güzel



   Eskiden ' bir şarkı söylesene' deseler utançtan kıvranır . Nakarata gelmeden sonlandırır .' Sesinde pek güzelmiş ' dendiğinde . Kızaran bozaran insanlardık.
  Şimdi maşallah herkesin özgüveni tavan anamıza, babamıza söylemeyi geçtim ekranlarda sahnelere atıveriyoruz kendimizi.
  Övünmek değil merakımdan ilkokul sıralarında müzik eğitimime başladım. Yurdaer doğulu sanat merkezinde . Her cumartesi , pazar piyano solfej dersine giderdim. O zamanlar Kenan doğulu ortada gezinirken şimdi juri sıfatında metrobus girişinde şarkı söyleyenlerden bin beter performanlara alkış tutuyor. Hakkaten paramı yaptırıyor bu insanlara bu işleri ? Ya Kemancı barda dinlediğimde şok olduğum Volvox grubunda olan Şebnem ferah bunların ne işi var ? 
   Sırf şarkıcılıkmı tasarımcı, grafiker, oyuncu kaynıyor etraf. Yetmeyip kediyi , köpeği oynatıp ' yetenek' göstermekte ayrı bir dram. Bu insanların hiçmi eşi dostu yok ' ya arkadaşım bu sesle rakı masasında söylersin ne işin var sahnede' demiyolarmı.
  Çalıştığım eğitim aldığım ressamlar hiç kumdan resim yapmıyolardı, karikatürde bu kadar basit bir sanat değildi benmi yanlış yaptım? 
  Bu özgüvenin , egonun bir işe yaramadığı . Günlük starların patladığını kimse görmüyor mu?
   Boncuk dizen tasarımcı , kotu yırtan stylıng yapar, Sezen aksu taklidi yapan komedyen oluyor. Az buçuk hepimiz yapıyoruz da bunu yetenek sanmak nedir. 
  Kimse mesaili, sigortalı bir iş istemiyor. Onun yerine parası bol olsun yetiyor. 
   Kanımca 10 sene sonra ne esnaf kalacak ne simitçi herkes yetenekliyim diye kasınarak gezinip figuran gibi gezecek.
    Çok şükür çevremde şuuru yerinde 
'ya bi ne yapıyosun' diyebilicek dostlarım var .
   Fakat çok yazıkki bu şişmiş egolar standart hayatı kabul etmediklerinden deli gibi gezinip . Sanat uğruna aç kalıcaklar
   Çiğdem hiç idealist değilsin diye düşünüyorsanız . Belkide ama kendimide tanıyorum derim
    Çok sevdiklerimi çizip çok istenirse iki tıngırdatıyorum. Yoksa ben la taklidi bile yapabiliyorum. 
   

26 Mart 2015 Perşembe

Adım Çiğdem çünkü...



    Her ismin bir hikayesi varmış . Benim ki aslında ' Çidem' rahmetli dedem beni öyle sevmiş . İlk kucağına geldiğimde . 
    Bilmeden kaderimi çizmiş yani. Çiğdem'ler yardımsever, komik, erkek Fatma, arkadaş canlısı imişler. 
   Dedemin ismimi koyma sebebi ise Ajda pekkan'ın 1979 yılında oynadığı Alo detarjan reklamı . Ajda'yı gören dedem benim torunumda böyle güzel olsun demiş . Adımı koymuş. Ajda'dan da hayvanseverliği bide renkli giyimini aldım diye düşünüyorum sesimin boru gibi olmasından dolayı  Henüz yüzümde de bir müdahale olmadı çünkü . 
    İsmimle gelen kaderim yeterli gelmemiş dedeme bir de Erzincan'da köylerinde çok bağıran köyde güzelliği ile tanınan 'Hecire' isminide ismimin önüne eklemiş. Hecire güzelmiş çok bağırırmış ama köyümüzde 'deli' olarak adlandırılırmış.Benim bünyemde olayı hemen kabullenmiş . Sesimin çirkin olması ile beraber konu bağırma oldumu oktavı tavan yapıyor . Henüz ruh sağlığımın yerinde olduğunu düşündüğümden 'deli' sıfatını kabul etmiyorum. Gerçi o zamanlar ne olduda delirdi , ne yaptılar Hecire'ye onuda bilemiyorum. Zira Kadıncağızı  çıldırtıp 'deli' demekte kolay o zamanlar . 
     Dağda yetişen bir soğan aslında Çiğdem . Çiçeğini görmüşsünüzdür . Çok güzeldir. Renklidir...
     Ne olursa olsun ismimi seviyorum yazılması noktası başlığı zor olsada . Zaten hiçbir Çiğdem , Çiğdem diye çağırılmıyor . Çiçi,Çido, Çitos ,Çi gibi gibi kısaltmalar kullanılıyor. 
    İsmim kaderimi yansıtıcaksa benim ki karışık ama güzel. Ama sadece bana güzel değildir umarım . Dost canlısı, yardımsever , eğlenceli insanları kaçırmayın. Çevrenizde Çiğdem varsa ona dikkatli bakın. 
     

25 Mart 2015 Çarşamba

Koleksiyonculukla çöp ev arasındaki ince çizgi



   İlkokuldan beri merakımdır koleksiyon yapmak. O zamanlar ilk tabiki de pul koleksiyonu ile başladım. Sonradan 'poşet' biriktirmeye başladım. Yurtdışından gelen herkese yalvarıp poşet istiyordum. Onlarda getiriyodu yatağın altında biriktirirdim ki hiç bozulmasınlar. Tabii annemin altın gününe her gittiğinde ayakkabılarını benim kıyamadığım poşetlerimi kullanması ile kendini tüketti gitti.
   Ardından Kadıköy'de açılan ilk Mc Donald's ile, işi çöpçülüğe dökmeye başladığım anlar start almıştı. Hamburger kapları, kola bardakları, kamışlar ve ardından o zamanlar ithal ürünler zor bulunduğu için salı pazarından alınan şeker, çikolata kapları ...
   Tabii odamın böceklenmesi sebebiyle annem hepsini toplayarak çöpe atmışve bu olay benim hobilerime darbe vurduğu için küsmeme sebep olmuştu.
   Tabii bu durum beni yıldırmadı okumayı da iyi sökmemle birlikte, bu sefer de dergi biriktirmeye başlamıştım. Ardından dergiler çok yer kaplayınca kolilere yerleştirip sakladığımdan bu defa da dergiler böceklendi . 
   Parfüm şişesi, mum, her türlü oyuncak, dergi, hala biriktiriyorum tabii ama daha profesyonelce. Yine de bu kadar kollamama rağmen böceklenme olayını yaşamıyor değilim. Neden yaşıyorum bunu ben de çözebilmiş değilim ama bana verdikleri huzuru hiç bir şeye değişmem. Canım sıkkınken onlarla oynamak düzeltmek yada yeni bir parça eklemek huzur veriyor bana. Biriktirdiğim Şamdan dergileri ile magazin mazisine dönerken mizah dergileri ile siyasi tarihe bakabiliyorum. Elimizde internet var olmasına, herşeye çok yakın ulaşmamıza rağmen dokunmak çok başka 
   Tavsiye ederim...

24 Mart 2015 Salı

Nereye düştüm dedirten oyun

   


   Uzun süredir gitmediğim tiyatroya bu oyunla dönmem büyük hata oldu. Yaptığı gişeye eleştirilere kapılıp yollara düştük.
   İlk perdede sadece kadınlara hakaret ettiler. Bunu gülünç bir üslupla(!) yaptıklarını düşündüler. Salon kahkahadan yıkılırken biz arkadaşımla birbirimize bakakaldık. Ya çok komikti biz anlamıyorduk, ya tiyatrodan anlamıyorduk, ya da espri anlayışımız çok gelişmişti gülemiyorduk. 
   Kadının tam bir seks kölesi olduğunu düşünen, bununla da yetinmeyip para yiyen, aldatan bir tip olarak anlatan 7 erkeğin maceraları vardı. Birisi de iyi birşey söylemedi ama salon kahkadan yıkılıyordu.
   Hadi ilk yarı böyle geçti diyelim. 2. Perdede artık bitse de kurtulsak saatleri yaşadık.
   Pozisyonlar, uzuv boyları, küfürler havalarda uçuşuyordu. Ve salon kahkadan yıkılıyordu. 
   Finalde 'kaldır kaldır nereye kadar' diye yapılan abuk şarkıya kadınların el çırparak destek vermesi de ayrı bir dramdı.
   Oyundan ne çıkar derseniz. Kadınlar 'orospu' erkekler 'melek' başka hiç birşey anlamadım. 
   Bu oyundan insanların mutlu olmasını da anlamadım. Bir tek arkadaşımı gördüğüme sevindim.
   Bilet fiyatlarının fazlalığına rağmen oyunun full çekmesini de oyunculara bağladım. Yoksa elle tutulur hiçbir şey yok. Bildiğiniz erkek muhabbetinin abartılmış hali ki bence o bile abartydı. 
  Oyun yazarı büyük ihtimal gay yada iktidarsız çünkü normal bir kafa bu kadar kadını aşağılayamaz.
   Gidelim mi derseniz bence kesinlikle gitmeyin!
    


22 Mart 2015 Pazar

Her hafta başı olur bana yılbaşı


 
    Kadın milleti yeni herşeye bayılır. Çünkü heyecandır. Yılbaşı süreci uzun olduğu için hafta başı yeni umutlara daha yakın olduğumuz için tercih edilir.
   Pazartesiye bağlayan her gece yeni heyecanlar yaratarak başımızı yastığa koyarız. Diyete başlamak için, bu hafta kesin arasın artık için, işimizde daha başarılı olmak için, artık onu unutmak için de için. 
    Yeni yılda dilek yazar gibi ayağımıza gelmiş Pazartesini tepecek halimiz yoktur.
    Üstelik bu da yenidir. Koca haftanın başı. 
    Umut fakirin ekmeği gibi. Hayatımızda miladi değişiklikleri düşünür Pazartesi uygulamaya kalkarız. 
   Çarşambaya kadar uygularız Perşembe bazılarından bıkarız, Cuma yenilerini ekleriz. Cumartesi hepsinden vazgeçeriz. Pazar yeni umutlarla gene kadınlar için yeni yılı başlatırız.
   Dilerim ki hepimizin gönlündekiler gerçek olur. Pazartesi belki de hiç bu kadar sevimli hiç bu kadar umut dolu olmamıştır. 
   Kalbimizdekileri yeni yılımızda yaşamak üzere sevgili bayanlar. 

21 Mart 2015 Cumartesi

Sevgili bulunca Facebook'unu kapatıp,ortak hesap açan,birlikte fotolarını koyan insan yavşaklığına ulaşmak istiyorum.Evet,çok yalnızım (:

Nedir yani? Çok şey mi istiyorum anlamadım ki? Facebook'ta ne kadar arkadaşım varsa hepsi aşık, herkes bi mutlu, herkes bi seviliyor, şurada kaç kişiyiz kaç milyon insan içinde sevilmeye layık olmayan bir ben mi varım anlamadım ki?
Hep bir "ben aşık olamıyorum", aman efendim "ben sevgili olacak adam değilim" yok efendim "böyle özgürce takılsak işte ne farkı var sevgililikten" adamları buluyor beni. Artık bayatlamadı mı bu rockstar tripleri? Birilerinin bu adamları uyarması lazım.
Hiç mi sevgilim olmadı? Oldu tabi ama bir de şu tipler var ki sevgili adamlarının içlerinde, onlar da geldi beni buldu. Beyefendiler meşguldür ve kendi programına uygun saatlerde ya da günlerde görüşürsünüz ancak. Ortalıkta gezerken sevgili olduğunuz pek anlaşılmaz zira iki kanka nasıl yürüyorsa öyle yürüyorsunuzdur. Facebook'ta ilişki durumunu güncellemek mi? Ha ha ha, işte en komiği budur arkadaşlar; yurtiçi- yurtdışı bütün tatil, iş gezisi vs fotoğraflarını, küçükken yediği eriği ısırırken çekilen fotoğraflarını bile paylaşır bu adamlar ama iş sevgilisine gelince "reklam etmeye gerek duymuyorum", " o kadar insanın benim sevgilimi bilmesine ne gerek var", " daha zamanı değil" gibi kalıplaşmış cümleleri kullanır ve işin içinden sıyrılmaya çalışırlar. Çok gülüyorum bunlara ben, çünkü yaptıkları çakallık, akıllık vs değil kesinlikle, karşısındakini salak yerine koyup "sevgililik oyunu" oynamak tamamen. Olay basit aslında, adam hatun kişiye yaklaşır, 2-3 sohbet ile nabız yoklar, baktı hatun kişinin de ona meyli var hemen taarruzza geçer ama o da ne hatun kişi gardını almış savunmasını yapıyordur, o zaman er kişi der ki "bu hatun eğer sevgilisi olmazsam benimle sevişmeyecek". 
O zaman ikinci perde başlar; lütfen bir buluşma, illa ki şarap alkol kullanmıyorsa da kahve, biraz sohbet muhabbet, kendini öven, nasıl tek eşli olduğunu, ne kadar dürüst olduğunu, ne kadar ince ruhlu olduğunu ortaya çıkaran bir sunumdan sonra gülüşmeler, ince sayılabilecek espriler, belki hatun kişinin gözünde kalan bir tutam saçı arkaya atmak suretiyle hafif bir yakınlaşma kurarak tensel çekimi ölçme şeklinde gece devam eder.
Bu adamlar ilk akşam seni eve bırakırken seninle yukarı gelmeye, sevişmeye o da olmadı kapıda öpüşmek suretiyle biraz oynaşmaya ölürler ama kendilerini "ideal erkek" olarak tanımladıklarından gayet nazik eve bırakırlar ve bir daha görüşmek dileğiyle olay mahallinden uzaklaşırlar. Eve gidince haber vermek olsun, sabah uyanınca "günaydın" mesajı olsun, gayet donanımlıdır bu adamlar. Sonraki günler tatlı bir ilgi ile geçer. Ve saatler ikinci buluşmayı gösterir.
Bu buluşma gayet normal başlar ama biraz daha rahattır artık er kişisi. Gecenin sonu gelmeden daha bir samimidir, daha bir ilgilidir ve bu sefer kesinlikle şarap vardır, ilk buluşmada bunu es geçseler bile, bu adamlar ikinci buluşmada bunu asla esgeçmezler. Eve dönüş vakti geldiğinde artık bir kıpırdanma vardır. Ya bana gidelim der ya da sana gidelim der :) Hayır cevabı karşısında çaresizdir çünkü asıl amacına ulaşmak için çok vakit ve nakit harcamak istemez. Eve gelemese bile illa ki elele yürümekten daha öteye gider. Bu sefer ki mesajlar da hazırdır "tadı damağımda kaldı", "seni çok istiyorum", "daha önce hiç böyle olmamıştım" ve "inan seninle uyumak bile bana büyük haz verirdi eminim" gibi. Bu en sonuncusuna çok gülüyorum ben :) Madem uyumak bile bir haz verecek nedir bu sevişme telaşı arkadaşım? :) Pardon cevabı belli bir soru sordum, özür dilerim sayın okurlar :)
Ve nihayet beklenen gece gelir, hatun kişimiz saf saf iyi niyetine inanır er kişinin ama kazın ayağı öyle değildir. Sevişirsin, harika bir gece geçirirsin, hatta adam eğer gerçekten kitabına oynuyorsa oyununu sarılıp uyuyabilirsin bile. Ancak, sabah büyük bir muammadır. Aslında değildir de muamma olması temenni edilir. Ertesi gün önemli bir kavram kadının hayatında. Aranacak mı aranmayacak mı? İlgi alaka eskisi gibi olacak mı olmayacak mı? Tabi ki asla eskisi gibi olmayacak, belki aranırsın ama o da sırf bir süre daha elde tutulmak için.
Şu sorumluluktan kaçan adamlar deli ediyor beni. Cidden bak.
Bir adam vardı, bildiğin aşıktım,gezelim tozalım sinemaya gidelim sevişelim, herşeyi birlikte yapalım isterdi ama sevgiliyiz demeyecekmişiz,ee oldu başka? :) Yarın bir başkası olursa hayatında söz hakkım olacak mı? Saçmalama sen varken başkası olmaz, e o zaman neden sevgili demiyoruz? Çünkü öyle, ee ööö hmm (burada er kişi saçmalar, abuk sabuk açıklamalar yapar, o kadar abuktur dinlemem bile)
Bir diğeri kalkar der ki, ben sosyal medyada ilişki durumumu değiştirmem ıvır zıvır vır vır vik vik :) Ee daha başka tatlım, söyle güzelim :)

Bu örnekler böyle uzar gider de, hepsini tek bir yazıda harcamak istemiyorum. Zaten bir hikayede anlatmaya vaktim de yetmez.
Belki ben diye anlatırım sonra, belki de "bir arkadaşım" ekolünü kullanır,paravan yaparım, belli mi olur?
Biz de birşeyler kaptık herhalde bu adamlardan :))

20 Mart 2015 Cuma

İlişkide yapılan hataları en çok hata yapandan dinleyin

 

     İlişki uzmanı olacak kadar kötüyken yapılmaması gerekenleri öğrenen biri olduğumu düşünüyorum. Bu yazımı da 'ben ettim siz etmeyin' diyerek ders alın diye yazıyorum.

1. Hayır demeyi bilin!
 
Hep derler ama çok doğrudur. Vay kırılır vay üzülür diye kendinizi parçalarsanız hakkaten parçalanıyorsunuz. Üstelik kimse hayır demediği için bu adamın gözünde de 'aaa hayır dedi' diye şaşırmasına da neden olur.

2. Pahalı ve anlamlı hediyeler almayın! 
 
İşte gereksiz bir hareket daha. Ben hediye alıp ta karşılığında adamın sevgisinin çoğaldığı bir ilişki görmedim. Hediye için çıprınırken aldığım hediyeleri düşünüp başımı duvarlara çarpasım gelir. Kimse sizi 'ayyy bana kazak almış 'diye sevmez sevmiyolar da anası bacısı da alıyodur. Gidip çocuk giydirmek daha mantıklı en azından hayır duası alırsınız. Duygusal anlamı çok olan da birşey almayın. Ben resmini çizmiştim adama yeterince 'aaaa benim için ölüyor' dedirttim de kimbilir o resim şimdi nerede? yatağın altında mı ? dolabın arkasında mı ?

3.Gizemli olun hatta denklem olun! 

Offf kraliçe olursunuz. Cool olmak hep artıdır. Yapabilene hem helal olsun derim hem de ayağa kalkar alkışlarım. İlişkinin ömrünü garanti uzatır. Ama olmuyor işte baştan cool olurken sonra cook oluyoruz. 

4. Arkadaşlarıyla çok muhattap olmayın!

Sevgilinizin en iyi arkadaşı iki günde sizin bağrına basmaz tam tersi nerden çıktı bu çikolata der. Kendinizi sevdirmeye çalışmayın. İki günde kim kimi sevmiş kaldı ki siz arkadaşı ile görüşmesine engelsiniz sizi neden sevsin? Sizle çok iyi ise bilinki yolun sonu gözüküyor. Ayrıldıktan sonra yada kavganızda bile bu insanlar ilk arazi olanlar olacaktır . Güvenmeyin cool olun işte. 

5. Başkası olmayın kendiniz olun!

Hayatın her evresinde geçerli aslında bu ama kalkıpta ense tokat olmayın. Mesafenizi koruyun gene cool olun dedirtmeyin anlayın.

6. Arkadaşlarınızı harcatmayın!

Hem de asla bir erkek asla arkadaşlarına laf ettirmez ama Ayşe hep kötüdür ve ilk konuşmada notu verilir. Oldu canım. Kesinlikle ezdirmeyin tavrınızı koruyun. Sizi sokaktan kurtarmış gibi hareketlere girmesine izin vermeyin.

7. Aaaa ilk senle gördüm aşkım!

Nedense özellikle şehirli erkekler. Koca metropolde yaşadıklarını unutup sizin köyden geldiğinizi hiçbirşey okumadığını, yaşamadığınızı düşünüp ilk kendi yanlarında bu yemeği yada mekanı görmenizi isterler. Gördüm demeniz yetmez bir de yorum yaparsanız vay halinize. Biraz çenenizi tutup 'aaaaa' diye de şaşırma nidası koydunuz mu durum hallolur.
 
8. Zaman sadece birazcık zaman sözünü boşa dememiş Sezen aksu.

İlgiye aç yaşadığımız doğru da bunu ilk zamanda göstermenin bir anlamı yok. Kaptırıp gidersek 2. gün "aşkım" sözleri havada uçuşursa bu iş yaş oluyor. Bırakın zamana bir tanıyın nedir ne değildir. Sonra dileyince söyleyin. Sonra 'aşkım aşkım diye ağlayacak' oluyoruz.

9. Kırolaşmayın! 

Ayrılıkta kavgalarda içimdeki Müslüm baba ve Mevlana devreye girer. Yazar da yazarım. Yazdıkça da küçülürüm. 'Susmak asalettir' diye boşa dememişler. Bir susun düşünün alttan almayın arkasında durun. Haksızken haklı olduğunu kabul ettiyseniz karşınızdaki adam sizi daha çok ezer unutmayın. 

10. Biz kadınız unutmayın!

Metropol kadınını dengeyi tutturamadığı konulardan biri de bu malesef. Paramızı kazandığımız için hesaba uzanan eller kırılsın. Birşey de ısmarlansın bir durun. Vay ısmarladı diye dünyayı önüne sermeyin like'a sadece like ile cevap verilir. Naz da yapın kapris te. Biz kadınız unutuysa da hatırlatın. 

Podyumun tozunu attıran genç manken Ç.Ş

     
   
       Güzellik kavramının en anlaşılır noktasından biride podyuma çıkmaktır.
       Gözler üstündeyken el belde salınmak Allahhh Allaaahh tabikide her kadının hayalidir.
        İlk podyum deneyimim 7 yaşında annemlerden kaçarak yazlıkta katıldığım güzellik yarışmasıydı . 1. Olduğum için en yakın kız arkadaşım bana küsmüştü bende tacımı yere atıp ayağımla ezmiş 'benim için sen önemlisin' demiştim (klasik terazi burcu) ve o güne dair tek bir anı bırakmamıştım.
      Tabii bunun üstüne kim derdi Çiğdem fashion week haftasında podyumda salınsın.Ama Allah büyük 
      2 sene önce İstinye park'ta vogue dergisinin düzenlediği partiye  cümbür cemaat gitmiştik. İkramlar,sohbet, konserler, resim çektirmeler arkamda Eda önümde Ivana baya keyifliydi. 
      Arkadaşlarımın 'hadi defile başlamadan içkileri alın ' demesiyle ben ve arkadaşım yola düşmüştük.
      O kadar kalabalıktı ki tabii kaybolduk. Elimizde içkiler arkadaşlarımızı bulamıyorduk. Arkadaşımın ' ben hatırladım' sözüyle yola devam ettik . O sırada karşımızda bir bayan üstümüze geliyordu .Arkadaşımın' müsade edermisiniz' sözüne karşımızdaki bayanın 'inin podyumdan demesi ' ile etrafımıza bakınmamız bir oldu.
      Elimizde içkiler mankenin üstüne giderekten podyumun ortasında duruyorduk. Defileyi izleyen herkes yıkılırcasına gülerken hala yolu bulamadığımız için mankenlerin 'inin, gidin' sözlerine karşılık korkmuş civcivler gibi sağa sola kaçtığımız için podyumdan inemiyorduk . Nihayet bize acıyan mankenin yol göstermesi ile sahneden inmiştik.
     Kapitalizme inen bir yumruk gibi podyumu alt üst etmiştik. 
     Ama podyum deneyimim var. 

       

19 Mart 2015 Perşembe

Zara çalışanın ruhuna Zarar verebiliyor

     Zara'da çalışırken ekip arkadaşlarımla o kadar çok fıkra gibi olaylar yaşıyoduk ki bir defterde toplamaya karar vermiştim. Bugun şans eseri elime geçti. Okuyan eski Zara'lı arkadaşlarımında hatırlıyacağı bu olayları sizinlede paylaşmak istedim. 

1. Müşteri: Bu ürün nasıl temizlenir?
   Satıcı: Yıkama yapılmaz kuru temizleme ile 
   Müşteri:Nasıl yani yıkamadan nasıl kuru temizleme yapıcam?
   Satıcı: Onu siz yapmıyorsunuz kuru temizlemeler var onlar yapıyor.
   Müşteri: Heeee ben evde bir şeyr kalkışmıyorum yani 
    Satıcı: HAYIR!!
 
2. Hamile kasası varmı? 

3. Müşteri : Bu kazaktan s beden varmı?
    Satıcı: Yok malesef 
     Müşteri: Hiç mi yok?
     Satıcı: Yok demiştim
      Müşteri: Hiç yokla yok arasında fark vardır. Hiç yok depoda olabilir. Yok hakkaten yoktur.

4. Müşteri : Barbur montu iade etmek istiyorum.
    Satıcı: Ama bu yıkanmış.
    Müşteri: Bütün dolap leş gibi koktu bütün giysilere sindi bakın koklayın telle cifledim hala kokuyor.

5. Müşteri: Bu pantolonun yarı parası gerisini karttan çekin 
    Satıcı:  Ama bu yemek kartı? 
    Müşteri: Siz yemek yemiyomusunuz?
 
6. Erkek bölümünde hırsız yakalanır . 
    Müdür: Neden çaldın?
    Hırsız: Çin malıydı 

7. Müşteri: Bu kazak esnermi ?
    Satıcı : Ohoooo neler esnemiyor ki 

8. Müşteri: Ben değişim yapmak istiyorum
   Satıcı: Bu 2 sene öncenin fişi 
   Müşteri: Evet ama yeni buldum 

9. Müşteri : Merhaba 2 sene önce aldım bu kaz tüyü montu çok sıcak tutuyor metrobuste elimde tutmak zorunda kalıyorum iadesini istiyorum. 

10. Müşteri: Ayakkabıyı iade etmek istiyorum.
      Satıcı: Ama bunu giymişsiniz?
      Müşteri: Evet ama sadece altın takarken giydim hemen çıkardım toplam 10 adım. 
 
11. Müşteri eline blazer ceketi alı ve bağırır
   - Pardooon bunun blazer olanı varmıı?

18 Mart 2015 Çarşamba

Bedene sahip olunur peki o ruha





      Dile benden ne dilersen deseler 3 hakkında var diye ekleseler dileklerimizin biri mutlaka 'para' olurdu. Sahip olmanın dayanılmaz cazibesi vardı birkez işin işinde. dolaplar olusu elbise . Kırkayak sürüsün sahip olacağı kadar ayakkabı , saray gibi bir ev bir yanda Paris biryanda Londra .
      Sahip olana sıradan olmayana rüya gibi gözüken bu hayatın en kötü tarafı yanlızlıkmış.
 Yanlız kalamaz diye düşündüğümüz bu insanların çoğu dertlerini,sıkıntılarını ,mutluluklarını ,heycanlarını hergün alışveriş yapıp karşılığında sizinle sohbet ediyorlar.
      Çok tuaf gözüken bu hayatın içindeyim şuanki işyerimde öyle ki karşılığında satış elemanlarına hediyeler,dil okullarına yollama derdindeler.Hediye alıp mutlu  edebilicekleri kimseleri bile yok.Süpriz yapıp dedikodu yapabilicekleri, dertlerini anlatabilicekleri bir kişiye bile muhtaçlar.
     Kendinizi şanslı ve mutlu hissetmek istiyorsanız bugun telefon defterinizde sadece sizi görmek için ,sadece sizinle buluşmak için buluşucak size zaman ayırıcak plan  yapabiliceğiniz insanlara bir bakın.
      Paranın satın alamıyacağı şeyler var. Bunların başında da sevgi geliyor. Yırtınsanız  omuzunuza başını koyup ağlamıyacak ,size ketum olucak insanlar çok var imiş.Belki işiniz çok iyi olmayabilir
borcunuzda var diyelim ama 'hadi gel iki lafın belini kıralım bu seferde benden olsun' diyen dostunuz varsa zaten size heryer Paris.
     Borcum varken benimle ketçaplı makarna yiyip borcum yokken en ala masayı benimle paylaşabiliyorsa o insan benim dostumdur.
     Şimdiki arkadaşlıklar, ilişkiler pamuk ipliğine bağlı .Çok rahat girdiğiniz bu arkadaşlıklara çok rahatta uzaklaşabiliyorsunuz.Sevgilim olduğu dönemde 'o kazağı giyme ben zaten eve dönucem gel değiştirelim' diyebilen .'Yolda kalırsın al şunuda yanına bulunsun 'diyip cüzdanını kalbi gibi açan dostlarınız varsa onlara sarılın. Çünkü o adam gitse bile üzüntünüzü paylaşıcak sıcak bir el zaten var olacak hayatınızda.
    Hayatımda hiçbir zaman bir erkek için bir kız arkadaşımı satmadım .Değişmedim diyelim yada.
Bunun pişmanlığınıda yaşamadım .Zaten sonuçta ortada kim yanımda kim değil.
    Erkeklerde durum biraz daha farklı araya zaman bile girse kaldıkları yerden devam edebilirler. Ama hiç bir kadın zor gününü unutmaz .görüşemese bile o insanla vefa ile anar.
   Kardeşimsin,kankamsın ölümüne birlikteyiz lafları havalarda uçarken. Zor gününüzde telefonunuzu açmayan insanlara yol verin.Kalbinizi açmayın.varsın telefon defterinizde tek isim olsun ona sarılın.
Boş kalabalık sadece gürültüdür . Yoksa sonunuz 225 .00 liralık eşarp karşılığı yeni yaptırdığı evin heycanını  payşaşırken bulabilirsiniz kendinizi.
 

17 Mart 2015 Salı

Yüzümün nuru gülsuyundan güzelim..




    Cilt bakımı ile ilgili yorum yapıp üstüne birde tavsiyelerde bulunması gereken belkide son insanlardan biriyim . Makyajla yatarım.Özellikle göz makyjım güzelse 2 gün kullanırım: Krem asla kullanmam gül suyuna taparım.
    'Çok üstüne düşme daha iyi olur herşey' mottosunu düzgün uyguladığım tek yer cilt bakımıdır . Fakat vericeğim birkaç tavsiye yoktur anlamına gelmiyor . Özellikle tembelseniz tavsiyelerimi seviceğinizi düşünüyorum.
    Aniden çıkan sivilceler hepimizin sinirini bozar. Özellikle bu aniden çıkışlar sivilceleride heycanlandırdığından kendilerini herkese göstermek istercesine yüzümüze konarlar.Burnumuzun ucu,alnımızın ortası en favori yerleridir.Böyle bir durumda panik yapmayın sakında sıkmayın hemen ilaçlı pudurayı kolonya ile harç yapın çok sulu değil ama çok katıda olmayan bu harcı sürüp yatın . Sabaha 'acaba sivilcem nerdeydi?' sorusunu sorarken bulucaksınız kendinizi.
     Oje çıkarmak malesef benim için bir ızdıraptır.Hiçbir zaman o oje tam çıkmadığı için yeni sürdüğüm rengin altında 'beni sildiğine pişman edicem' edasıyla sırıtır .Bende çözümü 'ev işi' yapmakta buldum.Asetonla çıkaramadığım ojeyi bulaşık yıkıyarak kurtulabiliyorum. Hem aile bireylerine hem de kendime bir hayrım oluyor ama aile bireylerine bu durumu çaktırmayın.Bulaşık bittikten sonra 'bulaşıkta bitti bir kahve yaparsınız artık'topunu atıp ojenizin 2. katını atmadan bir kahve keyfi yapabilirsiniz.
      Kakullu saçların en büyük problemi bir gün geçmeden bile yağlanma özelliğinin olmasıdır.Kuru şampuan şuan en büyük kurtarıcımken olmadığı dönemde en büyük yardımcım gene pudura idi. uyumadan önce saçıma döktüğüm pudura ile aklar saçıma inmişken sabaha yağsız bebek kokulu saçlara kavuşmuş oluyordum.
      Cilt bakımı ile işim olmadığı halde makyaja düşkün oluşum ayrı bir çelişkidir. Kısaca tavsiye isterseniz .Pudra olarak kesinlikle Kanebo derim.Dior'un yan markasıdır. Fiyat olarak daha uygun olmasına rağmen kalitedir.Arçelik ile beko gibi isim farkı var yani sadece.
      Föndoten olarak şuan ki favorim MAC uyuduğum halde etkisi geçmiyor,pul pul dahi olmuyor.Yeni çıkan BB kremi ben çok zor kabullendim zira föndöten ağırlığını kokusunu severken el kremi gibi birşeye pek güvenemedim ama burda yanıldım Maybellıne bu konuda bu kadar iyi olabiliceini düşünmemiştim bence bir deneyin.
      Göz kalemi konusunda hiçbir zaman başarılı olamadım .Dior'dan Guerlain'a Flormar'a kadar her markayı denedim hepsi akıyor.5 milyonda verdim 50 milyonda ama sonuç hep panda gibi gözler oldu .
      Makyaj dünyasında verdiğin parayı tek haketmeyen ürün bence ruj . Hiçmi zengin durmaz durmuyor . Paraya acımıyacağın tek ürünse Guerlain terracotta'sı yorum bile yapamıyorum.
      Sezon sonunda ambalajı değiştiği için indirime giren ürünleri kaçırmayın. Özellikle Dior'un çok ekmeğini yedim bu konuda her sezon mutlaka birkaç ürünü çok uygun fiyatlara sahip oldum. Boyner ve Ykm'de mutlaka rastlarsınız.
       Kalbimiz yüzümüze o kadar da çok yansımıyor illa ki bir destek istiyor. Bu desteğide sağlam bir makgözden almak çok önemli .Kullanamıcağınız ürünü gaza gelip almayın sonra toz eyeliner ile oturup ağaç resmi yaparken bulursunuz kendinizi .